Dr. Öğr. Üyesi Uğur Demir’e En İyi Proje” ve “En İnovatif Uygulama” Ödülleri

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Uğur Demir, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper İlki ile birlikte yürüttükleri çalışma kapsamında “püskürtme yöntemi” olarak tarif edilen yöntemle binaların depreme dayanıklılığının arttırılmasınısağladı. Proje ayrıca 18. Uluslararası Cam Lif Takviyeli Beton Konferansı’nda “En İyi Proje” ve “En İnovatif Uygulama” ödüllerinin sahibi olduğunu açıkladı.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Uğur Demir, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper İlki ve Fibrobeton Yapı Elemanları San. İnş. ve Tic. A.Ş. işbirliğinde ve bir dizi Üniversite-Sanayi İşbirliği projeleri kapsamında sürdürülen, “Mevcut Standartlara Uymayan Betonarme Kolonların Cam Lif Takviyeli Püskürtme Harç ile Güçlendirilmesi” başlıklı çalışma, 18. Uluslararası Cam Lif Takviyeli Beton Konferansında “Uluslararası Cam Lif Takviyeli Beton Federasyonu (GRCA) – “En İyi Proje” ve “En İnovatif Uygulama” ödüllerinin sahibi oldu.

Uluslararası başarıya imza atan ekibin isimlerinden İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Uğur Demir, Egedesonsöz’e ‘püskürtme yöntemi’ hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Dr. Demir açıklamasında yapı güçlendirmedeki yönetmelik ve püskürtme yönteminin detayları ile ilgili şunları söyledi:

“Maliyet olarak, lifli polimer sargılama maliyetine yakın. Binanın depreme karşı dayanıklılığında perde, kolon gibi düşey elemanlar önemlidir. Eğer binada perde duvarlar varsa deprem kuvvetlerini büyük oranda onlar taşıyor, yoksa kolonlar taşıyor. Binada bu nedenle kolonları ya da perde duvarları güçlendirmemiz gerekiyor. Perde duvarlı binalar genelde iyi durumda olur zaten… 30 santimetre bir kenarı, 60 santimetre bir kenarı olan bir kolon düşünün. Bununla ilgili bizim yönetmelik ve birçok uluslararası yönetmelik güçlendirme yöntemi konusunda sınırlar koymak durumunda. Çünkü her yöntem, her durumda etkin çalışmıyor. Türkiye bina deprem yönetmeliği 2018’de güncellendi. Yeni yapılan binalarda da mevcut yapıların performans değerlendirmesinde de mühendisler onun verdiği hükümlere, kurallara uymak zorundadır. Yönetmelikte uzun kenarının kısa kenarına oranı bilmem şu değeri geçiyorsa kolonu güçlendirmede şu yöntemi kullanamazsın, buna izin vermiyorum diyor. Örneğin lifli polimer kompozit malzemeler var, kumaş gibi, kolonları dışarıdan sararsınız bu malzemelerle. Yerdeğiştirme yeteneğini artırmada etkili ve aynı zamanda çok hızlı bir yöntem. Çok hızlı bir şekilde, kimi zaman bina servis esnasında iken bile girip binanın içerisinde kolonları güçlendirme imkânı tanıyor. Fakat dediğim gibi her durumda kullanmanıza izin verilmiyor, belli sınırlamalar var. Bunların hepsini bir araya getirdiğinizde her kolonu güçlendirirken, kullanabileceğiniz bir yöntem yok.
Biz ise alternatif yöntem geliştirdik. Bir sprey tabancasıyla cam lifli harç püskürtüyorsunuz. Cam lifler hem diğer polimerlere kıyasla daha ucuz, hem de oldukça sürdürülebilir bir malzeme, atık camlardan vesaire de imal edilebiliyor ve bunu ülkemizde yapan firmalar var. Düzce’de bir sanayi partnerimiz var. Fibrobeton diye bir firma. Onlar bu malzemeyi kullanıyorlar ama başka amaçlarla. Hem ülkemizde hem dünyada birçok önemli noktada, prestijli yapıların beton cephe elemanlarını üretiyorlar. Biz dedik ki bu malzeme güçlendirme için de kullanılabilir. Özellikle mekanik özellikleri çok iyi. Bunu el ile sıvayarak kullanan araştırmacılar var ama çok sorunlu bir uygulama oluyor uygulama bakımından. Biz kendi geliştirdiğimiz bir karışımı bir tabanca sistemi vasıtasıyla kolunun üzerine püskürterek kolonumuzun kesitlerini biraz büyütmüş oluyoruz. 3-4 cm kalınlığında büyütüyoruz sadece, mekanları daraltmıyoruz, fonksiyonlarını bozmuyoruz ve bunu çok hızlı uygulamak mümkün. Bu yüzden güçlendirme sırasında bütün binanın hepsini aylarca boşaltıp gitmenize gerek yok. Üstelik bu yöntem hem yatay yük kapasitesini hem yerdeğiştirme yeteneğini hem de rijitliği aynı anda artırıyor”

BİNAYI YIKMA MALİYETİ İLE 10 BİNA GÜÇLENDİRİLEBİLİR
Projenin esin kaynağının İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan afet riski azaltma çalışmalarının olduğunu belirten Demir, “İstanbul’da mevcut binaların yaklaşık %70’i, 2000 yılı öncesinde yapılmış. Bunlardan incelenen yaklaşık 30 bin binanın yaklaşık yüzde 25’inin riskli olduğu görüldü. Bu şu anlama geliyor; tüm İstanbul’da yüzbinlerce binanın yıkılma ya da ağır hasar alma ihtimali var. Bunların kaç konut içerdiği, bir konutta kaç kişinin yaşadığını düşünürsek milyonlarca kişinin risk altında olduğunu söylemek mümkün. Bu binaların hepsini yıkıp yeniden yapamayız. Buna ne vaktimiz ne de ekonomik gücümüz var. En iyi ihtimalle 500 milyar dolar bütçe gerekiyor. İstanbul’daki deprem riski olan tüm binaları yıkıp yeniden yapmak mümkün olmadığı için, güçlendirme yapmak gerekiyor, başka bir alternatifimiz yok. Bir binayı yıkıp yeniden yapacağınız maliyetle zaman zaman 10 binayı güçlendirebiliyorsunuz. Böylelikle can güvenliğini sağlayabilirsiniz. Güçlendirmeye mecburuz. Yüksek riskli yapıları bir önceliklendirmeye göre belirlemeli ve bir şekilde güçlendirmeliyiz”dedi.

İZMİR’DE HIZLA HAREKETE GEÇİLMESİ GEREKİYOR
İstanbul’dakine benzer bir çalışmanın şu an İzmir’de de yapıldığını söyleyen Demir, “Büyükşehir Belediyesi, İzmir İnşaat Mühendisleri Odası’yla birlikte bir çalışma gerçekleştirdi. Bayraklı’da şu an devam ediyor, Bornova’da da yaptılar. Burada da benzer durumun olduğunu görüyoruz. Haliyle çok ciddi risk var yapı stoğunda ve bunlar güçlendirilmeli, başka bir çözüm görünmüyor maalesef. İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin raporuna göre İzmir’de olası bir depremde yaklaşık 75.000 bina yıkılabilir. DEÜ akademisyenlerince yapılan bir çalışmada İzmir’de 27 aktif fay olduğunu görüyoruz. Kötü tarafı; İstanbul’da Marmara Denizi’nin altında beklenen büyük deprem ve fay İzmir’de şehrin içinden geçiyor. Hiç de azımsanmayacak, 7.2 büyüklüğüne kadar deprem üretme potansiyeline sahip çokça fay var. Üniversitemizin de hemen yakınından Gülbahçe fayı geçiyor. Bunu dikkate alarak yapı stokunda risk durumuna bağlı önceliklendirme çalışmaları yapmamız gerekiyor. Önceliklendirme yapılmadan devasa yapı stoğunun içerisinde her yeri kentsel dönüşüm bölgesi ilan ederek veyahut başka birtakım adımlar atarak bu riskin hepsini ortadan kaldırmak mümkün değil. Bununla ilgili yerel yönetimi de bakanlığı da vatandaşı da üniversitesi de hepsi bir şeyler yapmalı. Çok ciddi vakit kaybediyoruz. İstanbul’da yapılanın güzel bir örnek olduğunu ve İzmir’de de yapılabileceğini düşünüyorum, zaten yapılmakta bir süredir. İYTE en üst yönetiminden en alt kademesine kadar her zaman bu süreçte destek vermiştir, şimdi de bunu yapabilecek güçtedir. Görev düşerse memnuniyetle yaparız. İzmir’de de kolaylıkla yapılabilir. Vatandaşların da beklentisi bu yöndedir” dedi.

KAMU DESTEĞİ ŞART!
Akademik çalışmaların desteklenmesinin yetersiz olduğunu belirten Demir, “İzmir’deki üniversitelerde bu konuda faaliyet gösteren çok saygın araştırma grupları var. Bu insanlar bu alanda daha fazla araştırma yapmaya teşvik edilmeli. Laboratuvar, deney cihazı, insan gücü kapsamında kamu desteği olmadan hiçbir şekilde bu sorunlara çözüm bulamayız. Özellikle bu bölgedeki sorunlara çözüm aramak amacıyla bir afet araştırma ve risk azaltma merkezinin İYTE bünyesinde acilen kurulması gerektiği kanaatindeyim. Böylelikle en azından Karaburun yarımadasında Urla, Çeşme ve Karaburun için envanter çalışmalarını bizler bu merkez bünyesinde birkaç yıl içerisinde tamamlayabiliriz. Bu güce, bilgiye ve deneyime sahibiz. Bir kayıp tahmini çıkarabiliriz, bölgedeki riskli binaların tamamını büyük ölçüde belirleyebiliriz. Bakanlık, Valilik, Büyükşehir ve ilgili ilçe belediyeleri bu konuda bize destek olmalıdır. Her vatandaşın can güvenliği sağlamak devletin birinci vazifesidir, bunu unutmamak gerekir” şeklinde konuştu.